Bana Dokunmayan Özel Bin Yaşasın
Yeni bir eğitim yılına yeni umutlarla ve yeni bir milli eğitim bakanıyla başlamış durumdayız.
Hoş, eğitimin sistemimizin ve eğitimle ilgili kişilerin sık aralıklarla değişmesine alıştık, ancak sayın Ziya Selçuk bu noktada farklı bir bakış açısına sahip görünüyor. Çünkü o, özel okul geçmişi olan bir bakan ve bu konuda sahayı çok iyi bilen birisi. Dolayısıyla talepleri hali hazırda bazı şeylerden memnun olanları rahatsız edebilir nitelikte. Zaten tam da bu yüzden, daha birkaç aydır görevi yürütüyor olmasına rağmen ‘İstifa edecek mi?’ soruları şimdiden kulislerde konuşulmaya başladı bile.
Peki sayın Selçuk ne söylüyor? Her beyanatında; umut vadeden açıklamalar yapıyor; uygulamalı eğitimi, içerisinde bilim olan bir yol haritasını öneriyor. Bu yola çıkmadan önce de doğru analiz yapılması gerektiğinin altını çiziyor. Peki ülkenin içinde bulunduğu anlık eğitim portresi bize neyi gösteriyor?
4+4+4 sisteminin ardından özel okul sayısı 10 katına, özel okulda okuyan öğrenci sayısı ise 12 katına çıkmış durumda. Milli Eğitimde ticarileşmenin ‘teşviği’ ve eğitimde dinselleşme korkusu aileleri özel okul tercihine iten temel sebepler arasında. Özelleşmeyi öcü olarak göstermeye çalışan biri değilim, hatta tam tersi üretime ve performansa dayalı bir özelleştirme kültürünü desteklerim de. Ancak bir şartla. Devlet idari yönetim mekanizmasıyla yetinmemeli, sahaya inmeli gidişatı denetlemeli. Bu özel eğitimde de böyle olmalı sevgili dostlarım. Önüne gelen binanın özel okula çevrildiği ‘apartman okulları’, merdiven altı eğitim veren özel ders ve etüt merkezleri, diploma ve yeterliliklerin hiçe sayıldığı bir özel okul kadrolaşmasıyla bu sistem hiç iyiye meyletmiyor arkadaşlar. Böyle bir dağınık-çarpık bir tabloda ise müdahale güç olur, değişim zaman alır. Gelecek haftaki ‘E-KO SİSTEM’ (Eğitim Koordinasyon Sistemi) başlıklı yazımda bu değişimin nasıl olması gerektiği sorusuna projeksiyon tutacağım ancak gelin hemen şimdi bu olayı burada netleştirelim. Sistem atanamamış öğretmen şişkinliğini azaltmak için ‘teşvik kartı’nı mı kullandı? Bir öğretmene yıllık ortalama 42 bin lira vereceğime bir öğrenciye yıllık 4 bin lira veririm özele gönderirim, kadrosunu varsın o kursun mu diyor? Hadi kadro kuruldu diyelim, bu kadroyu kimler yönetiyor, yönetecek düşünüyor mu? Birim yöneticilerine, ilçe müdürlüklerine, okula dahi hem siyaset hem de son dönemde görüldüğü üzere ihanet bulaşmış bir sistem, kendi kuramadığı liyakat ortamını bir demir fabrikası, bir çimento fabrikası, bir turizm şirketi sahibinin kuracağına nasıl inanabiliyor? Kendi kamburunu örtme amacıyla, ‘Bana dokunmayan özel bin yaşasın!’ diyerek, maddi desteğini sunduğu bir hizmet alanında neden bir standardizasyon sağlama amacı gütmüyor?
Bu ve bu gibi soruları çoğaltmak mümkündür sevgili dostlar ama önemli olan bu soruların tümüne cevap veren bir sisteme odaklanmak. Çünkü eğitim bizim geleceğimizi inşa ediyor. Çünkü bu çocuklar yarının ‘daha rekabetçi’ dünyasında bizim için mücadele edecek, üretmeye çalışacak. Çünkü artık bilimi hiçe sayan bir toplumun dünya arenasında yer alması mümkün değil. Çünkü eğitim ötelenmiş-dışlanmış bir çocuğun hayatına dahi dokunur ve ona yepyeni bir yaşam sunabilir. Hal böyleyken, bizim de ülkemizin her anlamda ve özellikle eğitim anlamında kabuk değiştirip iyiye doğru evrilmeye çalıştığı bu altın günlerde fikirlerimizi beyan edip farklı bakış açılarını ortaya sunmamız gerekiyor. Ancak herkesin görüşünü özgürce beyan ettiği toplumlarda iyi eğitim sistemleri, iyi yönetim modelleri ortaya çıkar. Çünkü, eğer herkes aynı şeyi düşünüyorsa, kimse yeterince düşünmüyor demektir.
Haftaya görüşmek dileğiyle…
Beytullah BALCI